İsrail’in 13 Haziran’da İran’a düzenlediği hava saldırıları, Ortadoğu’da gerilimi tırmandırırken, Türkiye’ye yönelik olası bir saldırının ihtimali tartışılıyor. İran’da 78 sivilin öldüğü ve üst düzey yetkililerin hedef alındığı bu operasyonlar, bölgedeki dengeleri sarsıyor. Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak güçlü ordusu ve stratejik konumuyla öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişte İsrail’in “vadedilmiş topraklar” söylemiyle Türkiye’yi hedef alabileceği uyarıları, bu tartışmaları alevlendiriyor. Ancak uzmanlar, böyle bir senaryonun düşük ihtimal olduğunu vurguluyor.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, tarihsel olarak inişli çıkışlı bir seyir izledi. 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olan Türkiye, geçmişte stratejik iş birliği yapmış olsa da, son yıllarda Gazze ve Filistin meseleleri nedeniyle gerginlik yaşanıyor. İsrail’in İran ve Lübnan’daki operasyonları, Türkiye’nin bölgesel politikalarını etkilerken, doğrudan bir çatışma olasılığı askeri, diplomatik ve coğrafi faktörler nedeniyle sınırlı görünüyor.
Askeri ve diplomatik caydırıcılık
Türkiye’nin NATO üyeliği, İsrail’in doğrudan bir saldırı başlatmasını zorlaştıran en büyük engel. NATO’nun 5. maddesi, bir üye ülkeye yapılan saldırıyı tüm ittifaka yapılmış sayıyor; bu, İsrail için ciddi uluslararası sonuçlar doğurabilir. Türkiye’nin modern ordusu, hava savunma sistemleri ve SİHA’larıyla bölgedeki askeri kapasitesi, İsrail’in herhangi bir maceraya girişmesini caydırıyor. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in “3. Dünya Savaşı her an çıkabilir” ifadesi, bölgedeki genel risklere işaret etse de, doğrudan bir İsrail-Türkiye çatışmasına vurgu yapmıyor. Diplomatik olarak, Türkiye’nin Suriye’deki varlığı ve İran’la sınır komşuluğu, İsrail’in hareket alanını kısıtlıyor.
Coğrafi ve lojistik zorluklar
Türkiye ile İsrail arasında yaklaşık 800-1000 kilometre mesafe bulunuyor. İki ülke arasında doğrudan sınır veya hava sahası bağlantısı olmaması, lojistik açıdan bir saldırıyı karmaşık hale getiriyor. İsrail’in güçlü hava kuvvetleri ve istihbarat kabiliyetleri bilinse de, Türkiye’nin hava savunma sistemleri ve coğrafi uzaklık, böyle bir girişimi riskli kılıyor. Ayrıca, İsrail’in halihazırda Gazze, Lübnan ve İran’la eş zamanlı çatışmalara odaklanması, kaynaklarını Türkiye gibi bir güçle yeni bir cepheye yaymasını zorlaştırıyor. Suriye’deki T4 hava üssüne yönelik İsrail saldırıları, Türkiye’ye mesaj olarak yorumlansa da, doğrudan bir çatışma niyeti taşımıyor.
Bölgesel gerilimler ve Türkiye’nin rolü
İsrail’in İran’a saldırıları ve Suriye’deki operasyonları, Türkiye’yi dolaylı olarak etkiliyor. Erdoğan’ın “İsrail’in hedefi Türkiye olabilir” uyarısı, “vadedilmiş topraklar” söylemine dayanıyor; ancak bu, daha çok iç politikada birlik sağlama amacı taşıyor olabilir. Türkiye, Suriye’de yeni yönetimi desteklerken, İsrail bu durumu kendi güvenliğine tehdit olarak görüyor. Yine de, Azerbaycan’da yapılan “çatışmasızlık mekanizması” görüşmeleri, iki ülkenin doğrudan çatışmadan kaçındığını gösteriyor. Türkiye’nin Filistin’e desteği ve Hamas’ı “terör örgütü” saymaması, İsrail’le gerilimi artırıyor, ancak bu, diplomatik çekişmelerle sınırlı kalıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: