ABD’nin 22 Haziran sabahı İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan nükleer tesislerine B-2 hayalet bombardıman uçaklarıyla düzenlediği saldırılar, İsrail-İran savaşının 10. gününde bölgedeki gerilimi zirveye taşıdı. ABD Başkanı Donald Trump’ın “Fordo artık yok” açıklaması ve İran’ın misilleme olarak İsrail’e 30 füze, içinde Hayber füzesinin de bulunduğu bir salvo fırlatması, küresel bir çatışma korkusunu artırdı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, saldırıyı “en üst düzey risk” olarak niteleyerek derin endişesini dile getirdi ve diplomasi çağrısı yaptı. İşte Türkiye’nin tepkisi ve olası adımları.
Türkiye’nin resmi açıklaması
Dışişleri Bakanlığı, 22 Haziran öğle saatlerinde yaptığı yazılı açıklamada, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırısını kınadı ve bölgesel çatışmanın küresel bir savaşa dönüşme riskine dikkat çekti. Açıklamada, “İsrail saldırganlığıyla başlayan çatışmanın yayılma riskine her zaman işaret ettik. ABD’nin bu saldırısı, riski en üst düzeye çıkardı. Türkiye, bu felaket senaryosunun hayata geçmesini istemiyor” denildi. Türkiye, tarafları sorumlu davranmaya, saldırıları derhal durdurmaya ve daha fazla can kaybını önlemeye çağırdı. İran’ın nükleer programına ilişkin sorunun müzakerelerle çözülebileceğini vurgulayan Bakanlık, Türkiye’nin diplomatik çözüm için yapıcı katkı sunmaya hazır olduğunu belirtti.
Türkiye’nin diplomasi hamleleri ve pozisyonu
Türkiye, İsrail-İran çatışmasının başlangıcından beri arabulucu bir rol üstlenmeye çalışıyor. 20 Haziran’da İstanbul’da Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgedeki gerilimlerin diplomasiyle çözülmesi gerektiğini vurgulamıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 21 Haziran’da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında, İsrail’in Gazze, Lübnan ve İran’daki saldırılarını “haydutluk” olarak niteleyerek, İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile görüşmüştü. Türkiye’nin açıklaması, bu toplantıdaki tutumunun devamı niteliğinde. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’ın talep ettiği acil oturumu destekleyebilir ve Katar, Umman gibi arabulucu ülkelerle iş birliğini artırabilir. Ancak, Türkiye’nin NATO üyesi olarak ABD ile ittifak ilişkileri, diplomatik manevra alanını sınırlayabilir. Uzmanlar, Türkiye’nin nükleer müzakerelerde kolaylaştırıcı bir rol oynayabileceğini, ancak tarafların uzlaşmaz tavırları nedeniyle başarı şansının düşük olduğunu belirtiyor.
Şimdi ne olacak, uluslararası toplum ne yapabilir?
ABD’nin saldırısı, İran’ın misilleme tehdidi ve İsrail’in hava sahasını kapatması, bölgedeki çatışmanın genişleme riskini artırıyor. İran’ın “tüm seçenekleri” değerlendirdiği bir ortamda, uluslararası toplumun atabileceği adımlar sınırlı ama kritik:
- BM ve diplomasi: BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “diplomasi tek yol” çağrısına rağmen, BMGK’da ABD’nin veto hakkı, İran’ın kınama talebini engelleyebilir. Türkiye, İİT ve BM nezdinde arabuluculuk için baskı yapabilir.
- Avrupa Birliği: AB, Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde, 2015 JCPOA (nükleer anlaşma) benzeri bir müzakereyi canlandırmaya çalışabilir, ancak İran’ın güven kaybı bu süreci zorlaştırıyor.
- Rusya ve Çin: İran’ın müttefikleri olarak, her iki ülke de BMGK’da ABD’yi kınayabilir, ancak doğrudan askeri angajmandan kaçınmaları bekleniyor.
- Bölgesel aktörler: Suudi Arabistan ve BAE, çatışmanın yayılmasından endişeli ve diplomasiyi destekliyor. Türkiye, bu ülkelerle koordineli bir arabuluculuk girişimi başlatabilir.
İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi, küresel petrol fiyatlarını %10 artırdı ve enerji krizini tetikleyebilir. Türkiye, petrol ithalatında İran’a bağımlı olmasa da, artan fiyatlar ekonomisini etkileyebilir. Uzmanlar, Türkiye’nin hem NATO müttefiki ABD ile hem de komşusu İran’la ilişkileri dengelemeye çalışacağını, ancak çatışmanın genişlemesi halinde tarafsızlık politikasının sınanabileceğini belirtiyor. Türkiye’nin “felaket senaryosunu” önleme çabası, diplomasiye odaklanırken, bölgedeki her yeni saldırı bu hedefi zorlaştırıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: