Bu soruya verilebilecek “bütün zamanların” en doğru cevabı kuşkusuz nitelik olacaktır. Çünkü kalite, her zaman her sektörde ilk aranan özellik olma durumunu korumuştur. Ta ki değişim, iyiye ve doğruya giden yoldan sapıp kötüye, yanlışa ve zararlıya doğru dümen kırıncaya kadar...
Maalesef bu kötüye doğru sapan değişimden bütün sektörler gibi müzik sektörü de olumsuz yönde etkilendi. Ve böylece çok önemli sorumuzun cevabı olan “nitelik”, yerini “niceliğe” bırakmış oldu.
Artık en kaliteli, sanat değeri yüksek, en iyi oyunculukların sergilendiği filmler “out”; en çok gişe yapan filmler ise “in” oldu. En iyi sözler, en iyi besteler, en iyi aranjeler ve en iyi sesler tarafından yorumlanan, kalbe dokunan şarkılar “out”; içeriği ne olursa olsun en çok dinlenen, en çok “tıklanan” şarkılar ise “in” oldu.
Artikülasyonmuş, detoneymiş, müzikaliteymiş… Hiçbirinin önemi kalmadı. Varsa yoksa paraydı; YouTube’da, Spotify’da ve tüm dijital platformlarda ne kadar büyük dinleme rakamlarına ulaşıldığıydı. Tek gösterge buydu.
Tabii bu arada PR ve PR için ayrılan bütçeler de işin rengini değiştirmede çok büyük rol oynuyordu. Hal böyle olunca büyük seslerin, kaliteli şarkıların yerine sesi bile olmayan; ne dediği anlaşılmayan, imla hatalarıyla ve küfürle dolu şarkılar zirveyi ele geçirir oldu.
Bugün Pink Floyd’un The Wall isimli şarkısı çıksa, müzik listelerinde Fatih Bulut’un şarkısının altında kalabilirdi. Michael Jackson, listede Sinan Akçıl’ın gerisinde olabilirdi. Bu mümkündü. Müzik sektörü, aslanların fareye yedirildiği bir tünele girmişti. Nicelik olmuştu her şey...
Ama her şeye rağmen kaliteden ve nitelikten asla ödün vermeyerek yoluna devam eden, birbirinden şahane şarkılar üreten kıymetli seslerimiz yok muydu? Elbette vardı.
Hele içlerinde öyle biri vardı ki; her şart ve koşulda, değişen onca düzene ve kurallara rağmen bir asra yakın bir süre zirvede kalabilmeyi başarmış, adını hep en tepelere yazdırmış, yıllar boyu kendinden sonra gelen yeni isimlere ve genç ustalara örnek olmuş, kötüye giden değişime kafa tutarcasına hit şarkılarla güncelliğini korumuş... Türk pop tarihinin tartışmasız en parlak yıldızı: Ajda Pekkan.
“Göz Göz Göz Değdi Sana”, “Atlı Karınca”, “Kimler Geldi Kimler Geçti”den À Mes Amours’a, “Petrol”den Vien Dans Ma Vie’ye, “Tanrı Misafiri”nden “Haykıracak Nefesime”, “Sardı Korkulardan”dan “Yakar Geçerim”e...
O dik duruşu, asaleti, kalitesi, zarafeti, inceliği, hassasiyeti, disiplini ve çalışkanlığı ile bir ikon. O, bütün zamanların starı. O, bütün dünyada eşine benzerine çok zor rastlanan, en uzun kariyer yolculuğunun zirvedeki nadir isimlerinden biri.
O ne “süperstar”, ne “mega”, ne “ultra star”...
O: Yüzyılın Starı.
Biriciğimiz... Sevgimiz, saygımız sonsuz.
Yorumlar
Kalan Karakter: